Tasarımcı ve yazılımcıların birlikte çalışırken karşılaştığı en temel sorunun iletişim problemi olduğunu söyleyebiliriz. Peki ne oluyor da bu ikili için iletişim arapsaçına dönüyor? Bu problemi çözen yeni nesil araçlar ve programlar neler?
Tasarımcı ve yazılımcıların birlikte çalışırken karşılaştığı en temel sorunun iletişim problemi olduğunu söyleyebiliriz. Peki ne oluyor da bu ikili için iletişim arapsaçına dönüyor? Bu problemi çözen yeni nesil araçlar ve programlar neler?
Nerede kalmıştık? Tasarım süreçlerinin internet ile evrimi başlıklı bir önceki yazımda, tasarım süreçlerinde işinizi kolaylaştıracak bazı araç ve programları ve de internetin bu süreç üzerindeki etkisini yazmıştım. Tasarımcılar için zorluklar ve süreç sorunları var da yazılımcılar için yok mu? Tabii ki var. Ne mi? Biz tasarımcıları anlayamama sorunu.
Tamam, bu cümle biraz iddialı oldu. Şöyle diyelim o zaman; ayrı dünyaların insanlarının aynı dili konuşup birlikte bir dünya kurmaları gerekiyor. Fakat dedim ya, ayrı dünyaların hatta galaksilerin insanlarıyız. Peki nasıl olacak bu iş? Bu sorunu çözebilmek için önce durumu net bir şekilde anlamamız gerekiyor. Bu nedenle şimdi hikâyeyi biraz geriye saralım.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
İlk gençlik yıllarımıza gidelim çünkü genelde lise döneminde tarafımızı seçmiş oluruz. İki profil ele alalım: Biri sıkıldığı her an kendini ya ekran başında görsel işler yaparken ya da duvarlara, düzinelerce boş kağıda çizim yaparken bulan, diğeri ise ekrana bağımlılığını ilan etmiş, satılarca kod içinde kaybolmuş iki kardeş olsun. Kendini kodlara adayan kardeş bazen öyle inat eder ki o form yapısını çözmek için, gecelerce sabahlar ve bir yol bulur. Hani “Sabır erdemdir” derler ya, işte bu söz sadece bu kardeş için geçerli olsa gerek çünkü kendini görsel işlere adayan kardeş için bunu söylemek zor. Yani tasarımcılar için tekdüze bir çizgi üzerinde gitmek sıkıcıdır, sevmezler, daha doğrusu bunu beceremezler.
Bu iki kardeşten biri beyninin sol tarafı ile yaşamayı seçer, diğeri ise sağ tarafı ile. Seçimlerin ne yönde yapıldığı dışarıdan o kadar rahat anlaşılır ki, eğer iyi bir gözlemciyseniz bu kardeşleri siz de yakın çevrenizde görebilirsiniz.
Bu kardeşlerin bir diğer belirgin özelliği ise birlikte iş yaparken genelde pek iyi anlaşamamalarıdır. Beyninin sağ tarafı ile yaşamayı seçen kardeş hayal dünyasını, “uçuk kaçık” tasarım fikirlerini iyi ifade edemez, istediklerini açık bir dille anlatamaz. Diğer kardeş ise, o işin neden yapılamayacağını kafasındaki rakamsal dünya ve doğrular doğrultusunda anlatmaya çalışır. Sonuç olarak bu iki kardeş genelde birbirini anlamaz. Her iki taraf da, kendi doğrularının karşısındakinin doğruları ile örtüşmediğini savunur. Biri sınırların olmaması ve daha fazla aksiyon, animasyon, renk olması gerektiğini söyler, diğeri ise sistemin çalışmasının yeterli olduğunu ve fazlasının gereksiz olduğunu savunur.
Anlattığım bu hikâye ile ne alakamız var? Yıl 2017. Önceki yazımda da belirttiğim gibi, internet ile her anlamda evrim geçirdik. Düşüncelerimiz, kullandığımız programlar ve teknolojimiz çok yol katetti. Artık bir işi iyi bir şekilde ortaya çıkarmak için aynı platform üzerinde, eşzamanlı olarak birlikte çalışıyoruz. Ancak burada en önemli hususun kişinin kendisi olduğunu da unutmamak gerek. Bu gelişime ayak uydurmaz ve söz konusu evrimden pay çıkaramazsak geride kalmamız işten değil. Bu durumda da, hem işimizle ilgili muhatap olduğumuz insanların talep ya da beklentilerinin bizim için anlaşılır olması hem de onların bizi anlaması zorlaşıyor doğal olarak.
Peki, doğru iletişim nasıl mümkün?
Bugünün sorunu ne programların gelişimi, ne teknoloji ne de internet. Her şey mümkün. Esas sorun bunları doğru kullanarak iletişim kurmak. İletişim olmadan geriye kalan her şeyi çok iyi kullansanız da bir noktada tıkanıyorsunuz ve eğer bu aşamadan sonra -daha hızlı çözüm bulacağınızı düşünerek- tek başınıza ilerlemeye çalışırsanız, her şeyin iyi gittiğini düşündüğünüz bir noktada bir an geliyor ve koltuğunuzun arkasına yaslanarak 2-3 saniye ekrana bakıp “Ne kadar kötü oldu ya…” diyorsunuz, emin olun. Bunu diyen siz olmasanız bile müşteriniz “Ama tam istediğimiz gibi olmamış” diyor. Hadi en iyi ihtimalle ne siz kendinize bunu dediniz ne de müşteriniz. Üzgünüm ama eninde sonunda son kullanıcı bu durumu fark ediyor ve “ama bu buton neden burada ve neden kırmızı” diyor. Her türlü biri kaybediyor. Başladığınız iş, söz verdiğiniz sürede bitmiş oluyor ama geri dönüşler çok hızlı ve çok zaman alan işler oluyor. Neden mi? İşin başında takım arkadaşlarınız ile iletişim sorununuz vardı ve bu sorunu çözmeden işi bitirmeye çalıştınız.
Bu konuyu bir tasarımcı olarak ele aldığım için tabii ki olaya tasarımcı tarafından bakabiliyorum. Yaptığınız işi bir yazılımcıya asla kelimeler ve sözler ile anlatamazsınız. Önce bu gerçek ile yüzleşelim ve kabul edelim. Sonra vay efendim “Bu benim tasarladığım web sitesi değil. Abi n’aptın sen? Bu animasyon, bu buton olmamış” demeyin. Aksi takdirde bazı şeyleri telafi etmek için zamanınız olmayacak.
Yazılımcılar asla kafanızın içinde dönen şeyleri çözemeyecek, bir imaj/görsel üzerinden hareketleri, düşünceleri göremeyecekler. Bu noktada sizden beklenenler artıyor. Bu beklenenlerin illa biri tarafından size dayatılması gerekmiyor. Sizin için önemli olan, düşündüğünüz şeyi hayata geçirebilmek olmalı ki elinizdeki iş yazılımcının müdahalesi ile yıkılan bir yapıya dönüşmesin.
Teknoloji ile evrilmek
Yazılımcılara karşı bir sitem değil tabii ki bu. Esas olan, biz tasarımcıların kendimizi doğru ifade edebilmesi. En önemlisi kendimizi geliştirmek demiştim. Evet, çok iyi Photoshop ya da Sketch kullanıyor, süper tasarımlar yapıyor olabilirsiniz. Ancak eğer kendinizi doğru ifade etmek istiyorsanız, ki istemelisiniz, o halde fazlasını bilmelisiniz. Neler gibi mi?
Mesela bir mobil uygulama tasarımı yaptığınızı farz edin. Pop-up tasarımınızı çok güzel bir animasyon ile göstermeyi hayal ettiniz, hatta animasyonun her karesini, nasıl geleceğini ve nasıl gideceğini düşündünüz.
Bunu yazılımcıya nasıl anlatacağınızı düşünün şimdi de. Şöyle mi? “Abi bak şimdi, bir pop-up var, arkası kararıyor, bu pop-up böyle ufaktan büyüyor, ileri geri gidiyor, sonra duruyor… Abi sen beni dinliyor musun ya?” Geçmiş olsun, yazılımcı arkadaşınız çoktan koptu muhabbetten.
Özetle, her şekilde hayal ettiğiniz şeyleri bir imajdan fazlası olacak şekilde hazırlayıp gösterme ihtiyacı duyacaksınız. İster GIF ister bir animasyon olsun fark etmez. Oturup After Effects öğreneceksiniz, başka programlar keşfedeceksiniz ama bir yolunu bulup hayalinizde canlanan her ne ise bunu hareketli olarak sunmanın önemini kavrayacaksınız. Bu yöntemle ilerlediğinizde sonuçtaki devasa farkı siz de göreceksiniz. Siz tasarım fikirlerinizin ne kadarını animasyon olarak gösterirseniz, iş sizin istediğinize o kadar yakın olur.
Emin olun yazılımcı arkadaşınızın da, “abi çok uçup kaçmışsın ya” deme ihtimali hep olsa da, sizinle çalışmaktan keyif aldığını göreceksiniz.
Evet, animasyon aracılığıyla tasarım fikirlerinizi ifade edebildiniz, peki ya diğer hususlar ne olacak? Örneğin, bir web sitesini yazılımcıya aktarırken yapmanız gerekenler? İstediğiniz sonuca ulaşmak için “Abi PSD dosyasını yolladım”dan sonra da söyleyecek sözünüz olmalı.
Daha önceki yazımda InVision ve Zeplin’den bahsetmiştim, unutmadınız değil mi? Tasarımcının işi artık sadece tasarlamak değil, ayrıca işini yazılımcıya doğru şekilde teslim etmek. Bu buton kaç pixel, aralık mesafesi ne, kullanılan font ne, imajlar hangi dosyada gibi soruları hâlâ duyuyor musunuz? Eğer duyuyorsanız geçmişte kalmışsınız ve kendinizi geliştirmemişsiniz demektir. Ama üzülmeyin, hiç bir şey için geç değil. Bu aşamada tek bir programa değinerek kafanızı alternatifleri ile karıştırmayacağım. İster web sitesi ister mobil uygulama geliştirin, Zeplin üzerinden yazılımcı ile iletişim kurup ayrıca konuşabilirsiniz de. Daha doğrusu yazılımcıdan gelecek olası soruların cevaplarını önceden vermiş olursunuz.
Tasarımlarınızı ne kadar özenle hazırlarsanız, sorunları da o denli minimuma indirmiş olursunuz. Yazılımcı arkadaşınız Zeplin’de projeyi açtığında, görmek istediğini tüm detaylarıyla görecek: Kullanılan renk paletleri, fontlar, aralık boşluk değerleri ve fazlası.
Bu arada, animasyon için illa After Effects bilmenize gerek yok. Mesela Principle ile fikirlerinizi anime edebilirsiniz. Projelerinizi ise sadece Zeplin ile teslim etmek yerine InVision Inspect de kullanabilirsiniz.
Yolu göstermek bizden, o yolda gitmek ise size kalmış.
Teşekkürler.